Yazilarim

Yağmurlar

sela ile uyandıracağım herkesi,
kimisi küfürler edecek, saatleri kim ileri almış diyecek,
kimisi kışın ortasında soğuk bir duştur alacak,
hızlı adımlarımın çıkardığı sesle uyandıracağım bütün melekleri,
ruhumu martılara kiralayacağım bir simit parasına,
derin denizlere açılacağım,
öfkemin üzerine senin rotandan sapmış bir gemiyi salacağım,
insanların elleri açılacak havaya,
beni maviler içinde gönderecekler Tanrı'nınn topraklarına,
kimisi iyidir diyecek, kalpten ağlayacak,
kimisi yine küfürler edecek, dıştan ağlayacak, içten gülecek,
yağmurlu bir günde gideceğim,
herkes ıslanacak,
yaslı bir hava akımına girecek şehir,
gözlerin psikolojik bir bunalıma girecek senin,
kendi gözlerinle göreceksin; gidişinle örtecekler üstümü,
ve sonra herkes gidecek, gidişini seyredeceğim,
yine iki dakika sürecek;
sensizlik,
sessizlik,
anlamsızlık,
sonsuzluk,
bir başıma kalacağım kelimelerin arasında,
ve gün gelecek bir ağıttır yakacağım,
bütün insanlar yanacak,
yağmur damlası olacağım bulutlarında,

ıslan, ıslan,
üzerine 'ben' yağacağım..

(ibrahim karataş / İstanbul / K.M.Paşa / 2005/ )

 

 

Sessiz Savaşlar!İstiklal!
Bu ülke ne savaşlar gördü! özgürlüğü için!
ben seni kalbimin ülkesi ilan etmiştim! ne savaşlar açmıştım etrafımdakilere kalbinin kölesi olabilmek için!
kaybettim!
bütün duvarlarda var en azından bir damla kanım!
her adımda var en azından bir damla göz yaşım!
..
sayısız ilaç;
binlerce ilaç tanıdım beynimi esir almaya çalışan;
en son yazdım kalbimin reçetesine,
çare değil hiç bir ilaç,
kalp sana aç
-ken!
her gecenin vazgeçilmezi, sonu gelmez bir bira şişesi;
alkol denizinde yüzdüm, kan kustum sahillerine vuran her dalgada,
en son yazdım alnıma,
her dalgada kendi sonuma biraz daha yaklaştım,
çünkü; çünkü; lanetlenesi aklımın yüzünden ben sensizliğe yavaş yavaş alıştım...!!!
derken!
ve yasaklanası düşüncemin son oyunu; Nihilizm!
..soruyorum size; ben yok muyum!
o yok mu? yıllarca çektiğim acılar, hüzün ektiğim tarlalar,
vazgeçtiğim her şey, vazgeçemediğim hiç bir şey, ben kadar yalan mı!
en son anladım,
ah ah ben her şeyi sen ile karıştırır oldum..

ve işte; güç bela yazdım;
sana olan sevdamın anlatılması imkansız değerini anlatmaya az çok çalışan kelimesinin seslilerini:
ö.ü.

yahu; lütfen! sessizler nerede diye sorma..
biraz daha direnebilmek için, sessizleri koymamak için, yeteri kadar cebelleşiyorum zaten kendimle!!
ö.ü.
sessiz sonum olma!
İstiklalim ol!
İstiklal!


(ibrahim karataş / Bartın)


(19/10/2007)

 

 

 

 

S'nin İç Kanamaları

''eski bir aşkın kalıntıları'' diye çıkıyor kelimeler dudaklarımın arasından!
sonra soğuk savaş açıyor, dudaklarıma bedenimin bütün hücreleri!
sana ait her şeyi 'eski' ve 'geçmiş' sıfatlarıyla donatan beynimden nefret ediyorum!
bile bile Yaradana şirk koşuyorum, keşke geri dönsen, diyerek!
Keşke geri dönsen, benim Tanrı'ya geri döndüğüm gibi..
ben bu gün, beütün yanlışlarımla, hatalarımla, günahlarımla Tanrı'ya geri döndüm!
sen de bana geri dön!
geri dönmek; inancın en kutsal erdemidir!
o günden sonra çok yazdım eyy sevgili!
inançsızlıkta;
S'nin iç kanamalarından oluşmuştur, cehennemin kirli ırmakları!
Tanrı S'nin kölesidir! ama S kraliçe değildir!
S için ilk cehenneme gönderilecekler; ''keşke'' ve ''ah''dır!, dedim!
sistemde;
bu gün S'yi dünya topraklarına gelmesi beklenen anarşizm gibi özledim!
ütopik anarşizmden vaz geçtim! ama anarşizmden daha ütopik olan S'den vaz geçemedim!
benim savunduğum anarşi, S'nin gözlerinin içindedir!
S'mi, Tanrı'mı, Anarşizm mi, sonsuzluk mu, diye sorsalar; ben S'y tercih ederim!
Çünkü; S'nin içinde tanrı, anarşi, sonsuzluk üçgenini gözlemleyebiliyorum, ama üçgenin her hangi bir geninde S'nin varlığına rastlayamıyorum!
Ah! Ah! Ah!
rastlantılar! rastlantılar hayatı boyunca hiç bir şey yememiş bir farenin bulduğunu kemirmesi gibi beynimin içini kemiriyor!
Hayır!
Nato'ya, Bush'a Faşizm'e denilen Hayır'dan daha şiddetli bağırıyorum:
Hayır!, diye!
S sen bir rastlantı değildin, değilsin!
sen;
kapteki özlenesi 'bir' çarpıntı,
gözlerdeki lanetlenesi 'bir' sarsıntı,
kaderdeki kederden çalınan depresif 'bir' alıntı,
sen içimde tarih kitaplarına büyük puntolarla yazılacak 'bir' kalıntısın!
..
(2005)
..
direndim!
dilendim!
anladım her yalan bir gerçek!
..
inandım!
çünkü;
s s-eni s-evdim!!

(2007)

(ibrahim karataş / bartın)
(13/10/2007)

 

 

1002. Gece

1002. Gece!!

1002. Gece neler oldu? diye sorarak, başlamak istiyorum yazınsallığa!

hiç varmış hep yokmuş!
develer deve iken pireler pire iken!
burnu yalan söylediğinde uzamayan adamın biri,
yorulmamak için az yürümüş, kafiye olsun diye de uz yürümüş!
üstüne üstelik üşenmemiş, bir de düşünmüş;
'ben bu halkı uyuturum'
ama nasıl diye sormuş, tilki kargaya!
uyanık ya! karganın ağzından lafı kapıp La Fontaine'nin gözüne girecek!
karga ser de vermemiş sır da vermemiş!
ama içinden mırıldanmış: 'ben bu halkı bin bir gece masallarıyla uyuturum!'

: a takımı b takımını nasıl yendi!
: ilk işimiz ülkemize 1500 tane üniversite açmak!
: susuz, elektiriksiz, yolsuz köy kalmayacak!
: mankenin sevgilisi kendinden 66 yaş küçük!
: fransa kaşınıyor!
: 150 bin dolar mı, iki bacak arası! o haaa!
: eğitim, sağlık bedava olacak!
: adayımız cumhurbaşkanı olamadı, moralimiz bozuk, kısa süreliğine kapalıyız!
: süper kanka abd!
: platonik aşk ab!
: maaşlara bol sıfırlı zam! her ay %000000000.1 maaşlara zam!
: fiyatlar düşecek!
: dünya dönecek!
: kuru soğan ekmek'e şükür edin! onu bulamayanlar var!..
..

bu hikayesel cümleler uzar gider. biz bize hikaye diye dayattırılan hayattaki ince ayrıntılarda saklanan gerçeklere göz atalım!
: alaattinin sihirli ampulu! pardon tayyibin lambası yazacaktım! yahu iyice karıştı birbirine kelimeler! alaattinin sihirli lambası, olacaktı sanırım doğrusu!
: hiç birimiz kırmızı başlıklı kız kadar şanslı değiliz! henüz bize tilkilerle konuşmak nasip olmadı!
: ali baba 40haramilerden daha fazla, hatta çok daha fazla şerefsizdir! 40cağızı hiç olmazsa alın teriyle çalıp çırpıyorlar, bizim ideolojik kahramanımız aklı sıra uyanıklık yaparak çalıyor! ve enterasandır; bırakın halkı kardeşinden bile saklıyor düşlenesi zenginliğini! ali baba denilen karakter neyi anlatmaya çalışıyor! birisi çıkıp anlatsın!
: hepimiz pollyanayız! sanki alice ailece harikalar diyarı ülkenin dört bir köşesi!
: ferhat ile şirin ! şirinin babası burjuvazan kısımın inançsız bölümünün dışından elit görünümlü, içinden ezikliklere oynayan asosyal bir bireyini simgelemektedir!
: 29 kişiyi 1 dk da tek harekette yere seren Malkoçoğlu gibiyiz hayatta! A'dan Z'ye dertlerin 7 ceddiyle cebelleşiyoruz!
..

bu gerçeksel cümleler uzar gider elbette.. biz hikayeler ve gerçeklerle dolu hayatımıza farklı bir boyut katalım: konun çıkış noktasına geri dönelim:
1002. gece neler oldu?
sandıkların başına gidilen yada büyük sevdalardan başka büyük sevdalara geçiş yapılan yada inançsal kavramların insanlığın beyninde büyük gel-gitlere uğradığı o günün gecesinde neler oldu?
bütün olanları dumanvari bir dörtlük özetliyor aslında! az önce bir evin önünden geçerken bir çocuğun penceresinden gelen notaların büyüsünde duydum 1002.gece olanları:
''aranızdan çıkmadı bir adam
yolunuza ermedi hiç kafam
kaçamadım o da benim hatam
geçmiş olsun şimdi her şey yalan.''


ibrahim karataş (27.09.07 / Bartın)

(28/9/2007)

 

 

sen & ben (isyanın göz yaşları)

sonsuzdu umut bilinç altımın sahillerinde!
ışığına da karanlığına da razıydım kaderin!
rüya diye adlandırılırken hayatta ki her şey, ben kabus diye adlandırıyordum; gelenleri gidenleri!
mavinin pekiştirilmiş halini anlatıyordu ruh halim: hüzünsel mavi!
anlamını yitiriyordu; sensiz inanç, sensiz umut, sensiz hayat!!

dinlendim;
yorgunluğumun gölgesinde!
dilendim;
büyücülerin şirkinde, ezan sesinde!

son kurşun bana sıkıldı!
son ilaç benim damarlarımda denendi!
son hüzün bana yazıldı!
son duam: sana hiç son'u yaşatmasınlar!
son sözüm: lanetlerim seni üzenlere!

eğilmedim, faşistleşenlere!
güvenmedim, basitleşenlere!
küfürler yağdırdım;
seni gitti, beni bitti! diyenlere!
küfürler yağdırdım;
kaderime, kaderine!

kaderim yok benim,
kaderin yok senin!
kaderimiz ellerimizde bizim!
geri dön! son defa geri dön!

özledim seni;
kanadı kırık kuşun uçmayı özlediği gibi!
özledim seni;
İsa'nın Muhammed'i özlediği gibi!
özledim seni;
çocukluğum gibi!

özledim seni;
özledim seni;
..


ibrahim karataş
(Beyoğlu / İstanbul)
(22/9/2007)

 

 

aforizmasal...
=> istanbul'da isyanbul'dum
...
=> sözde doğrular yerini, özde sözde yalanlar haline bıraktı!
...
=> soruları sorunları ile eşit değerde büyüyordu!
...
=> insanlığın %100 ü soyut kalp paylaşımı için can atarken,,
kim bilir kaçta kaçı somut kalp paylaşımı için, ölü bir bedenden umut bekleyen bir bedene can vermek için, can atmakta..

=> sayısal çoğunluk kaygısal çoğunluğu oluşturmakta!!
...
=> binlerce adet adetimizin içinde yüzerken, yok denilecek kadar eylemsel adetin içinde boğuluyoruz!!
...
=> umut; kanatları yaralı kuşun uçmasını engelleyemeyecek kadar bile yok!
...
=> hüzün; insanlığın en başından yaratılmasına neden olabilecek kadar çok!
...
=> uçurumların kenarından düşmeden önceki son düşü; uçurumların kenarından düşecek hale gelmemekti!!
...
=> zoru anlatmak seni anlatmak kadar zordu!
...
=> zaman öyle nankördü ki; geçmesi için de geçmemesi için de direniyorduk!!
...
=> ben-cil olacak kadar ben demekten sakınınız!
...
=> hak'taki a'nın vurgulanması çok önemlidir! hak ararken Hak'tan olmamak gerekir!
...
=> O'ndan sonra ve S'ondan önce çok -S gördüm!
...
=> c'mizi che'mizi çaldılar, bizi a, b, d ile baş başa bıraktılar!
...
=> romant-izm dahil, sonu -izm ile biten her şey tartışma nedenidir!
...
=> tek kaybeden olmak istemiyorsanız, zarar'daki zar'a artık dokunmayınız!



...


aforizmasal

ibrahim karataş
(20/9/2007)

 

 

yazılanlar

kirliydi düşlerim!
sus, diyordu melek!

belirsizliğin gölgesinde dinleniyordu çocukluğum!
dilek ağaçlarının bir tarafına hayallerimi asarken, diğer tarafına hayallerim tarafından bizzat bedenim asılmaktaydı!

misketlerimle oynar gibi çocukluğumla oynadım!
misketlerimle oynar gibi çocukluğumla oynadım!

şehrin duvarlarında sıçramış bir kaç damla kanı temsil ediyordu gençliğim!
sokaklarının bir tarafından hayal gibi geçmekteyken, diğer tarafından kabus gibi geçmekteydim!

pankartlarına göz yaşlarımla öfkemi yazdım!
pankartlarına göz yaşlarımla öfkemi yazdım!

günlük bulvar gazetelerinde 'lanetlesi öldü', diye yazılacak son nefesim!
bedenime serpiştirilecek son bir avuç topraktan sonra;
huzuru bulamadığım için hüzünü suçlarken,
hüzünü suçladığım için, huzuru bulamadığımı anlayacağım!

toprağımda açacak çiçeğe miras bıraktım inancımı!
toprağımda açacak çiçeğe miras bıraktım inancımı!

uçtum şehirden şehire, sanki; mavi bir kelebek gibi,
yaşadım her anı, sanki; her an ölecek gibi!

kirliydi düşlerim!
sus, diyordu melek!


ibrahim karataş

(5/9/2007)

 

 

VAR

ben o gün uçurumların kenarından hayatımı kare kare izlemekteydim..
gözümün önünden geçenler:
sistem:
sistem; kral-köle ilişkisinin pazarlarında kurulmuştu! eleştirdikçe kaybediyordum! sanki; ben farklı bir hayattan bahsediyordum! sanki; ben onların dünyasından değildim.. kapitalleşen dünyanın raflarında yerimi almak istemediğim için itildim hep kalabalığın arasından yalnızlığa..
insanlarla benzer cümleler kurmama rağmen, ben sistemin en lanetini savunan olarak geçtim hafızalarına..
meydanlarda sloganlar atanları onlar alkışlarken, ben gülüyordum içimden! ah o slagon üreticileri gecenin içindeki iki damla biraya esir olan hayatlarınıza gülmekten başka hiç bir şey gelmiyordu artık ellerimden!
ben şehrin duvarlarındaki binlerce dolarlık bilboard sevdalıların düzenini eleştirdim! ben sözde sosyalist özde sözde bile olamayanları eleştirdim! ben, hep BEN diyenleri BİZ'i ikinci sınıf bir öznesel kavram ilan edenleri eleştirdim!
eleştirirken, eleştirildim! eleştirlerin sonundayken buldum kendimi hayatın son durağındaki son adımında..
inanç:
inanç; kendi tabusal değerlerlerini insanlığa kabul ettirmeye çalışanların ellerindeki en lanetlesi kozdu! her şeye günah haram diyenlerin, sevaplarını oluşturuyordu, haram yada günah diye lanse edilenler! yobazlık almış başını gidiyordu! kimisi görmezden gelinirken, kimisi de çarmığa geriliyordu inançsal değerlerin sokaklarında! 3'ünü yeteri kadar istila etmişlerdi zaten kitaplarımın! sonuncusunu ise talan etmek için ellerinden geleni ardına koymuyorlardı! sistemsel kavramları inançla karıştıracak kadar şaşırmışlardı! Allah 1'di! Günahıyla da sevabıyla da bu hayat insanın ta kendisine aitti! e dedikodunun mirasçıları, inançsal durakların yolunu unutanlara da ne oluyordu da, bu kadar acımasızlardı gençliğime.. sinirsel savaşların yenilgisini kabul etmiş gibi görünmekten başka çarem yoktu, hayatın son durağındaki son adımında..
aşk:
aşk; anlatılması imkansızdı bu kan dolaşımın, bedenlerin günlük burç zırvalığına kapılmasının tek nedeniydi: aşk!
elin yoksa elin olurum, gözün yoksa gözün olurum, ayağın yoksa ayağın olurum, herşeyimden vazgeçebilirim, çatısından yağmurları bomboş odasına damlayan bir evim dahi olmasın ama sen yanımda ol!,, diyebilmektir aşk!
ve sana şu an aşkın en keşfedilmemeşini anlatacağım: yukarıda bahsettiğim tanımı diyebilmenin yanısıra DİYEBİLENİ bulabilmektir aşk!
dediysen, değerini anlamadıysa zamanında, toprağın en dokunulmamışına, denizin en yüz sürülmemişine gitmek gerekir!
çünkü; yalnızlığın en uzağında bile bulur seni aşk! ama emin ol bu yalanımsı kalabalıkta bulunan tek gerçek; aşk diye adlandırılan sanılgının HÜZÜNden başka bir şey olmadığıdır..

ve ben o gün uçurumların kenarında şunu anladım:
geri dönmeliyim!
elbet beni anlayan birisi vardır..
anlayan birisinin olduğunu anlamam için, umut dolu gözlerde, tatlı bir tebessüm oluşturmam yeterli..
eyy hayat, yorgun göründüğüme aldanma! Gözlerinin içine Tebessüm ekecek gücüm hala var!

ibrahim karataş
(27/8/2007)

 

 

Ağustosta kış sendromları

yağıyor kar,
küresel ısınmanın destekleyicilerinin kulaklarını çınlatıyor bulutlar!
Güneş ambargo koydu,
dünyasını kirletenlere!
yağıyor kar,
Şehrin unutulmuş evlerinin,
tahtası, kiremeti eksik çatılarına!

...........................................................................

yağıyor kar,
çareyi gizlenmekte buluyor bütün karanlık adamlar!
pislikler, çirkeflikler, daha fazla kapıtılıyor,
yere düşen her bir kar tanesinde!,
şehir bembeyaz,
şehir tozpembe hayallerin,
beyazlığına kavuşmuşluğun mutluluğunda!

...........................................................................

ve bütün mutluluklar gibi;
kısa, anlık, geçici olarak hafızalara kazınmakta,
ağustosta kış sendromları!
Güneş doğmak zorunda!
sanki; bacalar zehir tütmek,
ağaçlar kesilmek,
denizler çöp yığını olmak,
en az 50 ekmek değerindeki kokular kullanılmak zorunda!
bu bu zorunluluk büyük bir eser mi, iğrenç bir esaret mi,
sonsuza dek Tartışılır!

...........................................................................

güneş çıkmakta,
sokaklar çamura bulanır!
insanlık dışından kar tanelerini temsil edip dursun,
içinde Çamuru bile Çamurun gölgesinde bırakır!

...........................................................................

ibrahim karataş..
(4/8/2007)

 

 

 

 

kabus hayaller
hayallerim vardı,
ona kabus gelen..
..

dünya;
beyaz bir güvercin ya da bir zeytin dalı..
dünya;
yahu bu hayatın bi anlamı olmalı, dedim.
yok, dedi.
yokluğun varlığına tebessüm ederek!
gitmeliydim,
onun huzur sandığı her şeye söverek!
..

inanç;
3 büyük din dört büyük kitap!
inanç;
insanlık bi'tap!
yahu ben o putlara tapılan günleri bile özledim!
paraya tapılmayan o günleri!, dedim.
sus, dedi.
çığlıkların kenarında sessizliğe bürünerek!
gitmeliydim,
onun inanç sandığı her şeye söverek!
..

sistem;
kralları da kuralları da tanımam!
sistem;
halktan haktan ötesini anlamam!, dedim.
sitem, dedi.
ezilmişliğin içinde kendinden geçerek!
gitmeliydim,
onun sosyalizm sandığı her şeye söverek!
..

aşk;
bi öncekinin yalanında, ihanetinde, hüznünde değilsen
ve günlük burç zırvalığında bulamıyorsan kendini,
aşk;
tarifi yok bu kan dolaşımının!, dedim.
sonsun, dedi..
ölüm meleğinin rolunu üstlenerek!
gitmeliydim,
onun son olduğu sandığı her şeye söverek!
..

hayalleri vardı,
bana kabus gelen..
gözlerinde yeşil yanıyordu,
bütün gidişlere razıydı kaderini överek!
gitmeliydim,
onun yeşil sandığı her şeye söverek!!

ibrahim karataş

(13/7/2007)
 



değil
şizofrezan hayallerimi yaşlı bir eskiciye sattım.. ateizan düşüncelerimi hayallerimi ümraniye çöplüğüne bıraktım.. gözüm aydınki; ALLAH bir diyebiliyorum artık! ALLAH'ım da şahit ki seni seviyorum!!
Neden ben? diye sorduğunu hisseder gibi oldum! Önce seni tatmin etmeyecek bir cevap veriyorum: ben vazgeçmemeyi öğrettim insanlara hikayelerimde.. öldüler (haşa'a) dirilttim! aralarına neler girmediki.. nehirler, son kurşunlar, kader, senin hiç tahmin edemeyeceğin şehirler.. en son devreye BEN girdim.. saçmasapan nedenlerle bile mutlu sonla bitti hikayeleri.. Peki neden benim en güzel hikayem mutlu sonla bitmesin?
Yine seni tatmin etmeyecek bir cevap veriyorum: senin soruna soruyla karşılık veriyorum.. üstelik aynı soruyla.. NEDEN BEN? Ne büyük tesadüf değil mi? DEĞİL! tesadüf değil.. 14 ay ve üzeri aklımdan, kalbimden, kelimelerimden, dilimden, dininimden, odamdan, şiirlerimden, şarkılarımdan abartısız bir saniye bile düşmeyen sen tesadüf olamazsın! ya da ben olamam! yada'dan da ayırmış türk dil kurumu.. ama seni benden kimse ayıramaz.. annem bile!
senden sevmeni istemiyorum artık! gelmeni istiyorum!!

(ibrahim karataş / 2005)

 

 

 

 

denenen

beni denedin! 28 Gün!
ne iğrenç bir kelime değil mi DENEMEK!
yahu devlet bile sıradan bir devlet memurluğu için insanları en az 21 yıl deniyor.. (tıpki; senin denendiğin gibi).. Ama sonuçta farketmiyor iğrençlik aynı iğrençlik! Sözüm özne olan Sen'e değil eylem olan denemek'e.. Aramızdaki fark: özne-eylem farklılığı zaten! 14.ayın sonunda sen deneyen oldun, hiç bir şey kaybetmedin! ben ise seven, üzülen, terkedilen oldum, ben çok şey kaybettim.. hayatımı bile kaybediyordum senin insanları sınava tutan sevmek anlayışın üzerine.. kelimeleri dikkatli incelersen, benim pasifliğimin nedeninin senin bana yüklediğin edilgen kelimeler olduğunu göreceksin!.. sence hak etmiyor muyum seni? Tapmış olmam, sevmem yeterli değil mi? 14 ay beklemem yeterli değil mi seni 14 saniye beklemeyen insanları düşündüğünde!!
gülümsetemiyorum değil mi seni? eski yeşil çam filmlerine döndürdün hayatımı.. işte son kozumu söylüyorum:
Bil ki; 14 ay ve üzeri bekledim! 14 yıl ve üzeride bekler bedenim! 140 yıl ve üzeri de ruhum bekler ben değil!!

ibrahim karataş
(2005)

 

 

 

 

 

protestolara protesto
..
uyanmak..
uyanmak ne kadar yeterli hayatın güzelleşmesi için..
farkında olmak..
farkında olmak ne kadar önemli hayatın istenilen rotaya sokulması için..
hayattaki sorunlardan kurtulmak için ne uyanmanın ne de sorunların farkında olmanın hiç bir önemi yok yazıyor bu gün odamın duvarlarında.. düşünceleri eyleme dökebilmek istenilen hayatın kapısın tek anahtarı..
dünyadaki bütün geç kalınmış protestolar anlamsızdır..
düşün; düşünki; adının hiç bir öneminin olmadığı düşünselliğin kollarına kendini bırakan gençlik -taa bizden bahsediyorum- sabahın geç saatlerine kadar alkolle donatılmış masanın etrafında hayatı tartışarak kendini sosyalizmin bir parçası sanıyor..
sabahlara kadar birbirinin suratlarında şarap kadehleri kıranların, esrarla ilaçla anlık mutluluklar yaratanların, şehrin duvarlarındaki bilboardlarda büyük rezil aşklar sergileyenlerin açıkçası ben uyanmasını istemiyorum.. hatta onların uyuması, koyunların, piyonların, uyuması hayatın güzelleştirilmesi için yapılacak eylemlere katkı sağlayacaktır..
uyumalarını istememin nedenleri çok açık:
yüzde otuz beş ve üzeri halkın oyunu verirken oyuna geldiği o günlerde açık değilmiydi?
gündüz meydanlarda ırak ve filistin için bi sürü slogan atanların gece beyoğlunun sokaklarında ayyaş olmaları çelişki değilmiydi?
kalbe hüzün ekip günah biçen düzenbazların tanrısallaştırılması sınanmadaki amaçtaki tek yanlış değilmiydi?
liste uzayıp gidiyoorr elbette.. ben zaten o günlerde bu kavramların içinde boğulmakta olduğum için kendimi sistemsizliğin veziri ilan etmiştim..
her parti kendi tekelini kurmuş rant peşindeydi..
her din hoşgörüye sığınıp tabular trajedyasındaydı..
her aşk bir öncekinin izindeydi.. zaten bu üç tezimin etrafında dönüyordu günlüğüm yazdıklarım ve ben..

bu günün bana verdiği en büyük değer inançtır..
inanmalı insan.. yaratılışa.. sevgiye.. barışa.. eşitliğe..

protestolara protesto nedenim uyuyanları uyandırmanızdan korkmamdır.. uyanmasınlar.. onlar uyanınca bizi de uyutabilirler..

siyasette: eşitliğim sonsuzdur..
dinde: hayat yaratıcının avuçlarının içinde durur..
aşkta: bi defa bile olsa elini tutup öleceğimi bilsem, ölümü bile kabul ederim.
emin ol seni tanıdıktan 808 gün sonra bu saatte bunu diyebiliyorsam, doğrudur!!

çok ünsüz bi yazarın çok ünlü sözleriyle bitirmek istiyorum yazımı;
''karşıma rastlantıların çıkabileceği anlar, geçti artık! bana benim olmayan ne düşebilir! benim olan bana döner, sonunda bana döner..''

ibrahim karataş
(29/6/2007)

 

hayat
önce;
baban deneyecek seni,
dünyaya kokuşmuş bir dölden yeni bir insan gelecek mi diye,
engel olamayacaksın bu sınava,
geleceksin!
önceden sonra;
bacası tüten dört duvar deneyecek seni,
elindeki kalemle yazacaksın kaderini,
engel olamayacaksın, bu yazgıya yaklaşık on altı yıl,
yazacaksın!
sonraları;
devlet deneyecek seni,
her şeye 'evet' demeni isteyecekler,
oy vererek yakacaksın geleceğini,
engel olamayacaksın bu yakılışa,
yanacaksın!
sonraları geçtiğinde;
dünyaya gelmiş başka bir kokuşmuş döl deneyecek seni,
hasret çekerek çökerteceksin kalbinin düşünce sistemini,
engel olamayacaksın bu çöküşe,
çökeceksin!
sonradan önce;
sistem deneyecek seni,
istemin ürünü olacaksın,
kapitalizmin raflarında yerini alacaksın,
sonsuz bir alış bu, hiç veriş yok!
engel olamayacaksın iliklerine kadar işlenmiş bu yalan sisteme,
mecbursun, alışacaksın!
sonrası yok;
ölsen bile öncesine dönen bir döngü bu,
döngünün ortasına koşullanmış döl yatağından başka bir şey değil yaşamak ve aldığın nefes!
isyan bayrağını, düşünce sistemini, varlığını,
taaa ayaklarının önüne dikmediğin müddetçe;
ölüp ölüp dirileceksin!
her dirilişte iyi-kötü yaşayacaksın da
farkında değilsin;
her ölüşte; çocuğunun geleceğini yakacaksın!


(ibrahim karataş
/ 2006)

 

 

 

geçmiş geçmemiş

heyyyyyyyyyyy, diye sesleniyordu 7 Karanfil'imin ezgileri,
çığlarımı düşürüyordu 7 kat göğüme ulaşan 7 ayrı dağımdan!
''gesi bağlarında dolanıyorum,
yitirdim yarimi aman aranıyorum..
yitirdim yarimi aman aranıyorum..
bir çift selamına güveniyorum,
gel otur yanıma hallerimi söyleyeyim,
derdimden anlamaz ben o yari neyleyeyim..
derdimden anlamaz ben o yari neyleyeyim..
..
gesi bağlarında 3 top gülüm var,
hey Allah'tan korkmaz sana bana ölüm var..
hey Allah'tan korkmaz sana bana ölüm var..
ölüm varsa bu dünyada zülüm var,
atma garip anam beni dağlar ardına..
kimseler yanmasın, anam yansın derdime..
atma garip anam beni dağlar ardına..
kimseler yanmasın, anam yansın derdime..
atma garip anam beni dağlar ardına..
kimseler yanmasın, anam yansın derdime..
atma garip anam beni dağlar ardına..
kimseler yanmasın, anam yansın derdime..''

''kimseler yanmasın anam yansın derdime'' diye tekrarlanıyordu hayatımın her bir karesi..
tekrarlandıkça büyüyordu dertlerim..
çoğalan da neyin nesiydi!
ben bu gün hüzünümün çoğalışını kendimi yuhalayarak seyretmekteydim!
tekrarlandıkça azalıyordu benden sanılgılar..
azalan da neyin nesiydi!
ben bu gün gülümsemelerimin azalışını kendimi alkışlayarak seyretmekteydim!
çelişkiler içinde büyüyordum.. büyütüyordum kendimi.. artık neyi alkışlayacağımı neyi yuhalayacağımı karıştıracak kadar sersemleşmiştim!
en büyük afyonu o gün çektim hücrelerime..
gidişini seyrederken akan göz yaşlarımdan inancımın tesbihini oluşturdum..
eskiden di, çok eskiden, el ele tutuşmanın ya da öpüşmenin günah olarak lanse edilip erotizm olarak görüldüğü o yıllarda,
ebeveynler çocukları ile film tadında hayatlara şahit olurken, birden aniden, kanalları ali-cengiz oyunları ile kapatıp değiştirdiği o yıllarda;
evlerden şöyle bir replik yükselirdi:
'aaa çok ayıp, çocuğum kapat sen gözlerini, izleme, izleme sakın, ayy artık abarttı bunlar da, bu fukaralığının içinde öpüşmenin yeri de ne? ayy kapat şu televizyonu..
terbiyesiz yapacak bunlar çoluğu çocuğu..''
o günlerde gülüp geçerdim evlerde dolaşan yarı doğal yarı yapay bu panik atak davranışlarına..
şimdi gülüp geçemeyecek kadar yorgunum!
gidişinin üzerine senaryolaştırılmış dertlerim vizyonda!
aaa çok ayıp! izlemeyin sakın!
izletmeyin dertlerimi kimseye!
yahu sevgili öyle abarttın ki hasreti.. bu sevdakarlığın içinde geçmeyen günler de neyin nesi!
yahu kapatın artık şu televizyonu!
indirin perdeleri!
terbiyesiz yapacak hayat lan beni!
sensizliğin üzerine bi de terbiyesiz yapacak hayat lan beni..
l, a ve n'den oluşmuş kelimede ki harf topluluğu için özürlerimi sunarım.. hayatın dengesizliğine olan sinirlerimden olsa gerek; biraz kelimelerin akışına kaptırdım kendimi,
sonra silmek de istemedim.. silinicek o kadar eylem var ki hayatta emin olun sıra l, a ve n'ye gelmez! biraz da harf topluluklarını bilerek döktüm kağıtlarıma..
özür dilemek için!
diyeceksiniz ki; yazılmasaydı, özür dilenilmesine gerek kalmayacaktı! hayır! ben yine de özür dileyecektim insanlığımdan!
bahane aradım.. kelimelerin akışına da güvenerek özüre gerek kalacak bir kelimeyi inşaa ettim!
insanlığım; bu güne kadar neler inşaa etmediler ki hayatlarımızda, basit bir özür ile geçiştirilemeyecek!
yobazlığı öğrettiler! ona buna şuna günah dediler, dedirttiler!
aşkı tabusal değerlere, azgın nehirlere, geçmemiş geçmişlere yem ettiler!
inancı, faşizan raflarda sattılar!
vadilerde gençliği kurşun yağmuruna tuttular!
çocukluğumun elinden çamurdan oyuncaklarını aldılar, mermiler ile çizdiler hayatların portrelerini!
oy verdirttiler!
edebiyat kitaplarımın kelimelerinin arasına her gün onlarca küfür eklediler!
(ben buna küfür edebiyatı derim ve en üzülesi olarak da bu edindirmeyi görürüm)
fanatizm rüzgarlarını kalelere estirdiler!
insanlığımın reçetelerine hafta sonu stresi için 90 dakika birbirine terör estirmeyi, aileciklerine hakeretler yağdırmayı yazdılar!
'adam olmak'a bile şart koydular! 3 şart! kesmek, vurmak, doğurtmak!
(yine ağırlaştım; yine özürlerimi sunarım.. okumak!dı .. her şey olmak!)
çaldılar! çaldırttılar!
açlık'ı sözlüklerden öğrendiler!
(ah ah biz de tokluğu sözlüklerden öğrendik)
.. ve daha binlercesi inşaa edildi, hayatımızın köklerinin üzerine..
özürlerimi sunarak yazıyorum, binlerce özür dilenmemize gerek var şu kısacık hayatımızda..
yahu; çaldılar! bizi bizden çaldılar!
l, a ve n için tekrar özürlerimi sunarım!
..
.. yorgundum.. perdeler indi.. hala 7 Karanfil'imi dinliyorum..
film tadında hayatlar okurken sizler, ben kabus tadında hayatlardan geçiyorum..
.. bi-ti-yo-rum..
''kimseler yanmasın anam yansın derdime''
.. yordundum.. gözlerimin önünden isimsel şeritler geçmekte..
öyle bir geçmiş yaşadım ki; gözlerimde tesbih zanaatkarlarına sonsuz kaynak olabilecek kadar yaşlar var..
öyle bir geçmiş yaşadım ki; sanki; hala geçmiş geçmemiş!

(geçmiş geçmemiş / 03-11-07 )
(ibrahim karataş / Bartın)

 

 

 

 

Gelecek de Gelecek!

-ecek,

-acak-

şarkılarımda duyardım umut kokulu eylemlerin çığlıklarını..

güneş doğacak..

gözlerin içi gülecek..

günebakanların arasında büyüdük,

tarlalarımızda başakların arasından hayata yürüdük,

serin sularından içtik tepelerin kuyularından,

kendi oyuncaklarımızı kendimiz yapabilmemin sevincindeydik,

ayşegülün, cin alinin ve daha nicesinin hikayelerinin bir sonraki serisini en kısa zamanda okuyabilmenin telaşındaydık,

her gece uyumadan önce misketlerimizi sayarak öğrendik sayı saymayı,

seneler sonrasında ne olacağımız hayaliyle örttük üzerimizi soğuk kış geceleri,

hiç üşümezdik, sıcacık bir güne erene dek sarılırdık rüyalarımıza sımsıkı,

ozanlarımızın sazından öğrendik ilk şarkımızı,

'yüce dağ başına yağan kar idim' ile çektik ilk aşk acımızı,

'uzun ince bir yoldayım' ile katıldık hayatın anlamına,

destansı aşklar tanıdık,

Leyla'sı Aslı'sı, Şirin'i, Zühre'si anlam bulmaktaydı Tahir'inde Ferhat'ında, Kerem'inde, Mecnun'unda..

barışı Barış abilerden öğrendik,

savaşa Barış abilerin kelimelerinde küstük,

.. uzardı, uzar giderdi geçmişimizdeki şu an yüzümüzü gülümseten eylemlerimiz..

kirlendik.. kirletildik..

günebakanlar doğal güneşlerine hasret!

tarlalarımız çatlamış toprağına sürülecek merhemi beklemekte!

kuyulara kimyasal sular konulmakta!

ellerimizde tabanca! beynimize enjekte ettiler! ilk kurşunu sıkacaksın! adam olacaksın!

hikayelerimiz yerini çoktan bulvar gazetelerinin kim-kimi'nden ibaret yapay konularına bıraktı!

dertlerimizi sayarak, içinden çıkamaz olduk sayısallığın!

ne umduk ne bulduk, diye düşünmek bile titretmekte çocukluğumuzu!

uyumamak için direniyor göz kapaklarımız! kabustan kabusa geçmeye giderek alışmakta beynimiz!

arabeskleştik.. arabeskin tadına ermek için olmayan acılar ürettik!

birilerine belalar okuduk şarkılarda, hasrete dem vurarak!

'sistemin önünde eğiliyorum, mutluluk doluyorum' marşını ezberlettiler, önlüklerimizi kirlettiğimiz dört duvar arasında ki ikinci günümüzde!

rezilimsi tek gecelik tek hecelik aşklar tanıdık!

1. saniyede tanı! 2. saniyede hoşlan! 3. saniyede sev! 4. saniyede evlen! 5. saniyede medya! 6. saniyede boşan! 7. saniyede bitti rüya!

başlatmadan bitirmenin hüznüne saldılar hayatımızın sandallarını!

barışı unuttuk.. Barış abileri unuttuk!

savaşların tahtasına piyon olarak konulduk!

..uzardı, uzar giderdi, şu an yüzümüzde keder oluşturan eylemlerimiz..

yaa geleceğimiz; ya geleceğimizdeki belirli belirsizlik ne ola-cak!

eyy geçmişimizi şu an kirleten yobaz zihniyet,

fukara sanatın üreticileri,

eksik kalmış sitem,

vermeden almayı kutsallaştıran sistem,

ve daha nicesi;

güneş doğa-cak..

insanlığımın gözlerinin içi güle-cek..

eyy insanlığım; .. gün gelecek;

göz yaşlarının yasaklandığı,

huzur kokan,

savaşın sözlüklerimden karalandığı

barışın kutsandığı,

gelecek de gelecek!

!

gelecek!

(ibrahim karataş)

(Bartın - 05/11/07)

 

 

 

 

Bağışlayan
Bağışlayan!

'O Bağışlayandır!'
kutsal kitaplardan bir alıntıyla karşınızdayım!
'O Bağışlayandır!'
ne sınavlardan geçtik şu hayatta,
ne günahları ektik bedenimize..
isyanlar içinde kaldık,
zorda, darda, aç suzuz kaldık,
derken bağışlandık her defasında..
özür dilemek şanındandı büyüklüğün de; affetmek büyüklüğün ötesindeydi!
'O bağışlayandır!'

insanlığım O'nun yansıması yer yüzünde..
O'nun bir parçası varlığımızdan her parça..
'O Bağışlayandır!'
e biz de O'nun insanlığı olduğumuza göre, biz de bağışlayalım..
bağışlamak erdemlerin en yücesidir!
en yücesine ulaşalım huzurun!
Bağışlayalım!
OR-GAN-LAR-I-MIZ-I BAĞIŞ-LA-YA-LIM!
hiç düşünmeyelim yarını!
dün ne acılar çektik!
bu günün mutluluğunu yaşayalım sadece..
gözü yaşlı, umutları dağlı bırakmayalım anneleri!
soyut olarak paylaşamadığımız kalbimiz başta olmak üzere;
gelin; her şeyi somut olarak paylaşalım!
toprak olacağız! toprak..
ama unutmayalım ki; geride bıraktığımız her bir sevinç insanlığa can olacak!
Bağışlayan'ın sevincine ulaşmak çok kolay!
bırakalım artık; tabusal, yanlıvari düşünselliği!
Bağışlayalım!
günler sonra toprağımızın üzerinde çiçekler yeşermesindense,
can verdiğimiz ellerin içinde çiçekler büyüsün!
..
ne sınavlardan geçtik şu hayatta,
ne günahları ektik bedenimize..
isyanlar içinde kaldık,
zorda, darda, aç suzuz kaldık,
derken bağışlandık her defasında..
bağışlandık!
şimdi sıra bizde; biz de bağışlayalım!
organlarımızı yarının belirsizliğini düşünmeden bağışlayalım!
Bağışlayalım!

(ibrahim karataş / Bartın )

 

 

 

Kendisi Melek / 25 Kasımlara

s-ende anlamını bulsun karanfiller!
ı-şık düşman olsun kendine, gözlerinin içini görünce!
r-üya şimdi başlıyor, diye uyan her yeni güne!
m-aviden, gök yüzünün mavisinden çal özgürlüğünü!
a-l kendini aynalarından! hiç bir ayna yetemez seni sana anlatmaya!
..
1984'üydü! 25'ydi! Kasımdı..
son pazar'ıydı ayın..
akşamına sesleri duyuldu melek'in..
bir kaç ağlama sesi,
dünyanın en güzel sesini dinliyordum hayatın saniyelerini saymaya başlayan meleğinden..
ağlıyordu.. ağlaması durması için sanki dua ediliyordu..
ben ise korkuyordum, dualar hemen kabul olacak, melek susacak diye,
sonsuza dek dinlemeye razıydım hayata merhaba niyetine fırlatılan her bir ağlayışına..
yağmurlu bir akşamdı..ıslanmıştım.. penceresinden izliyordum melek'in nefes alış verişini..
ısıtıyordu titreyen gözlerimi, melek'in aldığı her bir nefes..
dışarıdan, çok ırağından topraklarımın,
7 Karanfil'imin ezgileri geliyordu, melek'in her bir nefes alış verişine hediye olarak..
'zülüf dökülmüş yüze'
gülümsedi melek..
ilk gecendi,
ufak bir not bıraktım o gece baş ucuna;
..Allah'ım, annesi melek, babası melek, kendisi melek, sana şükürler olsun..
melek hayat boyunca gülümseyecek.. Allah'ım annesinin kalbine sağlık, babasının kalbine sağlık,
küçük küçücük melek'in hayatına henüz keşfedilmemiş bir ışık ver.. Allah'ım melek ağlarken gülümsesin,
gülerken, her yeni bir gününe örnek olsun! Allah'ım melek için sana şükürler olsun..
..
gülümsedi melek.. o gece ben de doğdum, senin nefes alış verişlerinde..
o gece ben kendimi buldum senin gülümseyişlerinde..
..
1984'üydü! 25'ydi! Kasım'dı..
son pazar'ıydı ayın..
dünyaya hoş geldin melek;
iyi ki doğdun, melek..
2007.. 25.. 11..
yine son pazar'ı ayın..
biraz sonra pencerenden Era'dan Enae Volare Mezzo'nun notaları esecek..
iyi ki doğdun melek..
unutma; senin gülümsemen;
benin kendimi bulmam demek..
tatlı senelere melek..
nice senelere melek..
iyi ki varsın melek..

(Kendisi Melek / 25 Kasımlara)
(ibrahim karataş / Bartın)



vazgeçtim

günler su gibi akıp dururken,
hasret bağrıma son defa vururken,
cennet cehennem gözümün önünden geçerken,
vazgeçtim ben sensiz hayallerimden.
sondun sen,
sendin sonum..
zaman inadına nehirlerle yarışırken,
gözyaşlarım yağmurlara karışırken,
öldüğüm gün doğduğum günden önce yazılırken,
vazgeçtim ben sensiz hayallerimden!
sondun sen,
sendin sonum...


....................................................................

geel

hüzünler şehrinde,
kayıp bir fotoğraf makinesi bulunur,
çaresiz gözlere sorular sorulur,
cevapları yoktur,
çünkü; sen yoksundur
yırtılmaış resimlerden,
oyulmuş gözlerden,
unutulmuş sözlerden,
çık gel!
ansız terkedişlerden,
cansız bedenlerden,
nedensiz nedenlerden,
çık gel!

hüzünler şehrinde,
kayıp bir mektup bulunur,
dertler unutulup, gönül durulur!!
sorma neden bu ayrılık?
çünkü; gözlerin karanlık!
yırtılmış mektuplardan,
sisli sokaklardan,
unutulmuş şarkılardan,
çık gel!
ansız terkedişlerden,
cansız bedenlerden,
nedensiz nedenlerden,
çık gel!


....................................................................

yalan

aşk dediğin gemi,
battı sığ bir derede!
verdiğin sözler,
hani nerede!
yalan!
gözünden akan yaşın,
yalan!
ağzından çıkan lafın,
yalan!
senin şu lanet hayatın,
Yalan yalan!

aşkını nehirler gemiler değil,
sen taşıyabilmelisin.
engelleri ilaçlar şaraplar değil,
sen aşabilmelisin.
ama nerede!
yalan!
aynadaki bakışın,
yalan!
kitaplardaki arayışın,
yalan!
senin şu lanet hayatın,
Yalan yalan!

....................................................................

GİTME

istemem ben bu şehri,
sen kokar her yeri,
içtiğim zehiri,
sana verdiğim değeri,
bilemedin!
ben sen oldum,
sen ben gibi sevemedin!
ama gitme,
gitme lan, gitme hayvan!

ve karanlıklar çöktü kaderime,
yalnızlıklar yağar üzerime,
ben hep ağladım,
göremedin,
gözyaşlarım yagdı üzerine, bilemedin!
ben sen oldum,
sen ben gibi sevemedin!
ama gitme,
gitme lan, gitme hayvan!

....................................................................

NEDEN

SORDUM KENDİME NEDEN BU AYRILIK!
AYRILIK DEDİĞİN HER TARAFI KARANLIK!
ŞİZOFRENLER SARDI ŞEHRİ!
ÖLÜLER İSTİLA ETTİ HER YERİ!!

DÜŞLER ÇALINTI ÇIKTI!
HAYAT ALINTI ÇIKTI!

SORDUM KENDİME NEDEN BU SESSİZLİK!
SESSİZLİK DEDİĞİN BİR UCU SENSİZLİK!
MELEKLER GÖÇTÜ ŞEHRİNDEN!
TRENLER GEÇTİ ÜZERİMDEN!

DÜŞLER ÇALINTI ÇIKTI!
HAYAT ALINTI ÇIKTI!

....................................................................

YOK

haberleri yok,
dünyamdan vazgeçtim,
onların dünyalarından da..
haberin yok,
benden vazgeçtim,
SEN oldum sonunda..

ah ah,
hangi yıldızın hangi şehrindesin,
söyle söyle bileyim..
ah ah,
hangi denizin hangi gemisindesin,
söyle söyle geleyim..
ah ah,
hangi kaderin hangi kederindesin,
söyle söyle ben öleyim!!

....................................................................

senden kalan

yalan
yalan
ne varsa senden kalan

nerde dinin imanın
geri dönmezsen yanacaksın!!

yalan
yalan
senden kalan
cennet cehennem!

....................................................................

sarsıntı 

çaresiz hayaller inşaa ettim,
senin kaldırımlarında,
yıkıldım ben,
ihtimali olan bir sarsıntıda!

....................................................................

inanç

eskidendi, çok eskiden,
%99,99 sana inanırdım ben,
%00,01 Tanrı'ya..şimdi ise;
%100 Tanrı'ya inanıyorum.bu da demek oluyor ki;
%00,01 bile sana inanacağıma inanmıyorum artık!

....................................................................

sessiz sesliler

hepimizin vardır elbette;
bir yerlerde anıları..
ve vefasız bir sevgilide göz yaşları..

isyan ettik,
hep GİTME üzerine kurulu hayatlarına..
isyan ettik,
VERMEDEN ALMA üzerine kurulu sistemlerine..
Cennetten çıktık sandık,
oysa ki nereden bilebilirdik,
bize dünyada cehennemi yaşattıklarını..

ışık kuşatmaları

karanlık sardı dünyamı!
güneş, ışığın olayım, dedi.
hayır, dedim!
ay, ışığım olayım, dedi.
hayır, dedim!
yıldız, ışığın olayım, dedi,
hayır, dedim!
çünkü; ben yalnızca seni sevdim!

ve ben seni gördüm,
o gün bu gündür,
güneşe, aya, yıldızlara ağlarımı ördüm!
ve ben seni gördüm,
o gün bu gündür,
karanlığı senin gözlerindeki ışığa gömdüm

....................................................................

p,s farkları

gözlerinde bir ışık,
yas tutuyor karanlık.
kalbinde anlatılması imkansız bir aşk!
utanıyor insanlık!
....................................................................

GÜNAYDIN

melekler günah yazmadan,
günün ilk ışığı cama vurmadan,
seni bekleyen şehir uyanmadan,
günaydın eyy dost..

saatler çalmadan,
karanlık ışığa varmadan,
sessizliklik son bulmadan,
günaydın eyy dost..

....................................................................

 

....................................................................

son yazdı

Son yazdı
Kırlangıçlar geriye dönüş planları yapıyordu.
Son yazdı,
Yeni bir başlangıca adım atıyordu.
Son yazdı,
Yağmur bulutları şehre veda ediyordu.
Son yazdı,
Aşk bir balıkçının kayığında bitiyordu.

Şehrin diğer ucunda bekliyordu,
Gözleri hüznü temsil ediyordu,
Susuyordu, susuyordu, susuyordu,
çünkü; Hüznü mezarlar kazıyordu,
Biliyordu.

Son yazdı, bitti!
Kabuğumu yaramdan söküp gitti..

.........................................................................

düş

bir prenses gelecek,
seni öpecek,
diye dediler bana!
(ve sonra) bir peri masalı,
hüzünle son bulmalı,
diye öğrettiler bana!
masalı hüzün,
prensesi ölüm sardı.
umutları dar ağaçlarında asılı kaldı!!

düş umutlarımdan,
düş yakamdan,
düş değil,
sanki kabus karabasan!!

.........................................................................

bitti artık

bir mektup yazacağım geleceğe,
geleceğinden umudum yok artık benim..
gözüm aydın,
işte son sözüm:
geliyorum hayat!

mezarları kazdım,
şeytana kızdım,
toprağı attım,
öfkemi dağıttım..
mezarları kazdım,
şeytana kızdım,
yerimden kalktım,
ışıkları yaktım,
geliyorum hayat!

bu karanlık,
bitti artık

.........................................................................

pislik

gidişin ne ilk ne son senin,
damarlarına kadar pisliğe bulanmışsın!
gidişin ne ilk ne son senin,
kalbine kadar pisliğe bulanmışsın!
gözün yüksekte senin,
alçaklık kompleksine yaklanmışsın!
ben yukarı çıkarken aşağı bakarım,
sen daha yukarı bakarsın,
çünkü sen benden de alçaksın!

kader diyen dillerin,
hep alan ellerin
vermeyi bilmeyen yüreğin
pislik kokuyor..

pislik pislik pislik pislik!
senin ihanetin ne son ne ilk!

.........................................................................

GİT

gözleri siyah,
saçları siyah,
bir ah çekti derinden,
didiyorum, dedi,
kalktı yerinden.
kadını olmuştu ansız terkedişlerin,
hayattan vazgeçişlerin,
nedensizdi ayrılıkları,
sahteydi gözyaşları!!


git git!
gözyaşlarını silerek,
kurşun kalemlerle yazılmış senin sevdan,
zaten senin sevdan gitmek demek..

(şiir)
ne mavi denizler kabullenecek seni,
ne de dalgalar bekleyecek,
ne nehirler çağlayacak uğrunda,
ne de bir bulut ağlayacak!
git!
git kendi yalnızlığında boğul!

.........................................................................

KIRLANGIÇ

Son mu gidişler!
Ceza mı telefonların susuşu!
İstiklalin yalnızlığında,
Solmuş çiçekler.
Bir tarafta gönlümün yas tutuşu,
Diğer tarafta ağlayan melekler!

Her dokunuş sonsuzluğa,
İter beni karanlığa.
Her ceza sessizliğe,
Mahkum eder beni sensizliğe.
Her ayrılık bir başlangıç,
Her ölüm kırlangıç misali konar ömrüme!!

.........................................................................

notalarıma

sessizdi durulduğum her notam..
sensizdi bulunduğum her rotam..
soğuk hüzün krizlerindeydim ben,
sıcaklığın rekor seviyelere ulaştığı şu günlerde..
ve öyle doymuştum ki hayata,
sanki kendimi dinliyordum her sela sesinde..

.........................................................................

geçişler 

ve trenler, ve gemiler, ve uçaklar geçiyordu,
gözlerimin önünden!
vaz geçiyordum!
dedim kendime,
aklımı başımdan atarak,
kalbimi elimde tutarak,
-seviyorum, -seni seviyorum!
-seviyorum, dedim!
işte bu yüzden; ilk önce vazgeçmekten,
vazgeçtim!

.........................................................................

gül

daima gül, her zaman gül,
gül, gül, bil ki;
hayattaki en değerli hazinedir,
tek bir gülümseme..

gül, sen yine gül!
çalındıysa bütün zamanın,
dost bildiğin düşman ise,
sevmiştim dediğin halde,
düşünme! bu ihanet niyedir,
dostun mu gidecekmiş,
gitsin!
sevdan mı bitecekmiş,
bitsin!
en fakir, tek fakir, hep fakir,
sen mi olacakmışssın,
ol!
ama yine de gül!
daima gül!
unutma,
en zararlı çıkacağın savaş,
sonunda gülmeyi unutacağın savaştır!

çalışlar

ben'den nefret ediyorum,
sen'den nefret ediyorum,
'BİZ' olmalıyız,
'BİR' olmalıyız!

çakıl taşları çalıyordu uzun bir aradan sonra,
sevindim!
Biz'den birisi gelmişti,
-ki ben de kendime gelmiştim!
kapının önünde yanımda kendimi de gördüm,
işte; ben hayata böyle geri döndüm

.........................................................................

sensin

özümü ele geçirmiş hüzne,
çözüm sensin!
yaşıyorum mu sanıyorsun sensiz!
ölüm sensin!

milyarlarca yıldız tanıdım,
kaymaya mahkum..
azraili bile kandırdım,
benim sonum sensin!
.........................................................................

inatlaşmalar.

en büyük dersi ben hayatın başında aldım!
benim aldığım derslerden ise hep sen kaldın!
derin, dedim, okyanuslar.. ben battım!
benim battığım okyanuslara sen ise hep gemilerini saldın!

eyyy bir sonbahar akşamından kalan döl!!
başka bir sonbahar akşamında öl!!

.........................................................................








İbrahim Karataş

 

.........................................................................




affet
hayatla tanışmama çok az kalmıştı, melek diye ilan edildim!
doğar doğmaz, ölecek diye ilan edildim!
direndim kaderime,
bir nefes öncesi için!
dilendim Tanrı'ya,
bir nefes sonrası için!
hayatta kalabilmeyi başardım!
yaşama hakkını kazandım!
sonunda kaybedeceğimi bile bile kazandım!

büyüdüm misketlerimle,
büyüdüm çamurdan oyuncaklar ellerimde,
günlerin geçişinin sabırsızlığındaydı hayallerim!
duvarlarımı tozpembe gülümsemeler ile dolu sloganlarla süsledim!
yazdım!
sonzuz inanç, sonsuzluk eşitlik, sonsuz aşk, yazdım!
sonunda silineceğini bile bile yazdım!

düşler kurdum,
istanbula düşünce anladım kurduğum düşlerin ütopik olduğunu!
inanç denilen kavram yalan, dediler!
kendi kadehlerinin içinden cankurtaran yeleklerini bir bir çaldım!
eşitlik denilen kavram yalan, dediler!
kasırga şiddetindeki nefeslerine karşı duvarlar ördüm!
aşk denilen kavram yalan, dediler!
kalplerine örülmüş ağlara son kurşunlarımı sıktım!
istanbul'da isyanbul'dum!
inançlarına, düşünselliklerine, aşklarına,
oyuncaklarımın çamurlarını bulaştırdım!
pisliklere, yobazlıklara, hüzünlere aittiler!
bir bir bittiler! biter bitmez de bir bir gittiler!!
gidişerine üzüldüm!
sonunda güleceğimi bile bile gidişlerine üzüldüm!!

sarhoş ruhlarıyla, bir bira şişesinin içinde traji komik kendi tiyatrolarını kurmuşlardı!
sosyalizm kokan asosyal bedenlerdi!
hücrelerini esir almış şırıngaların bir kaç damla esrarını beklerlerdi!
deneniyorlardı! her denenmeden büyük sevdalar yaratıyorlardı!
sözde yaratmanın verdiği aptal mutluluğun sevincindeydi kalp kapakçıkları!
öyle çok biliyorlardı ki sözde olan özde görünmeyen inançlarıyla sanki her gün;
yeni bir inanç kitabı yayımlıyorlardı dünyaya raflarından!!

insanlığım sana itiraflarım var:
dürüstlük köprüsü çoktan yıkılmış!
aşk denilen kan dolaşımı hızlanması, yerini ceplerde para dolaşımı hızlanmasına bırakmış!
ezan sesinde yapılmış dedikodunun en büyüğü!
bütün gidişlerin altında denenmemiş gelişler saklıymış!
kaybedenlerin hüzünü ile kazananların sevinci arasında sıkışmış kalmış;
hayat denilen döngünün yazılıp yazılmadığı insanlığımdan beri tartışılan kaderi!!

dün;
gidenlerin düşünselliğine nefretimi serpiştirdim!
dün;
gidenlerin inançlarına öfkemi serpiştirdim!
dün;
gidenlerin aşklarına son kurşunlarımı yağdırdım!

gerçek diye bir kavram yok!
sonsuz düşler yalan!
sonsuz eşitlik yalan!
sonsuz aşk yalan!

insanlığım;
üzgünüm;
beni sen bu hale getirdin!
misketleri ile, çamurdan oyuncakları ile,
dünyaya odasının penceresinden huzur rüzgarlarıyla esen bendim!
insanlığım; affet,
artık; hiç bir şeye inancım yok benim!!!



ibrahim karataş
(19/9/2007)




4 Dakika 11 Saniye !
(İbrahim Karataş / Bartın)
(25/10/2007)

bütün ayrılıklar 4 dakika 11 saniye sürer!
ayrılık! ay-rı-lık!
hecelerine bölünmüş,
ayrılık'ı tatmış her bir hece..
.. kimin kalbinde gerçek sevda,
hangi durağındayız insanlığın,
nerede kaldı dostun sesi,
nerede kaldı işçimin öfkesi,
.. şarap şişelerinin içinde boğuldu destansı sevadalar, efsanevi dostluklar!
..
ay-rı-lık!
gözüm aydın; ayrı kaldı heceleri kendisine..
ama, ama, söyleyin bana hangi hece tek bir gecemin tek bir saniyesini anlatabilir ki..
..
bütün ayrılıklar 4 dakika 11 saniye sürer!
duman'ımın kaleminden, duman'ımın sesinden, duman'ımın kalbinden, gelir içimdeki ayrılık'ın tarifi zor anlamı:

''Giderek dağı duvarı aştık
Yardan uzak aleme daldık
Aman aman çaresiz kaldık
Halimiz duman aman
Halimiz duman aman

Giderek kanımız zehir dolmuş
Yoldan çıkan kurda yem olmuş
Dost dediğin kalbini soymuş
Halimiz duman aman
Halimiz duman aman
Halimiz duman aman

Nerde yaşarsan yaşa babam
Sevgi, aşk hepsi yalan
Giderek dağı duvarı aştık
Yardan uzak aleme daldık
Aman aman çaresiz kaldık
Halimiz duman aman
Halimiz duman aman
Halimiz duman aman''
...

eyyy sevgili bil ki;
bütün gelişlerin bir hayata değerse, tek bir gidişin de şarabımın gölgesinde, sigaramın dumanında ancak 4 dakika 11 saniye eder!
eyyy sevgili bil ki;
ay-rı-lık
kendinden bile nefret eder!!
...

 

This website was created for free with Own-Free-Website.com. Would you also like to have your own website?
Sign up for free